Paylaş
Şöyle dedi Başkan Trump: “IŞİD’e karşı kazandık. Bizim çocuklar, genç kadınlarımız, erkeklerimiz, hepsi dönüyor. Hemen dönüyorlar...”
Trump, bu görüntülü mesajın yanı sıra aynı gün twitter’dan yaptığı bir diğer paylaşımda da “IŞİD’i Suriye’de yendik. Başkanlığımda orada bulunmamız için tek nedenim buydu...” dedi.
Bu mesajın önemi, Trump’ın o tarihte ABD askerlerinin Suriye’deki varlığının tek nedenini IŞİD’le mücadele hedefi olarak izah ettiğini göstermesidir.
Trump’ın Suriye’den çekilme kararını ilanı, ABD’deki yayın organları tarafından “şok açıklama” başlığıyla duyuruldu.
Bir ucunda ABD’nin ulusal güvenlik kurumları diğer ucunda ise Kongre’nin yer aldığı bütün bir Amerikan sistemi, daha doğrusu bu ülkedeki “müsseses nizam” açısından da çok büyük bir şoktu Trump’ın bu sözleri.
Bu meseleyi kafasına koymuş olan Trump dışında ABD yönetimi içinde ve Kongre’de kimse böyle bir ani karara hazırlıklı değildi.
Trump’ı bu kararından caydırmayı, durdurmayı amaçlayan mekanizmalar işte hemen o an harekete geçti Washington’da.
Ancak bu mekanizmaları incelemeye almadan önce “Trump bu kararı alma noktasına nasıl geldi?” sorusuna yanıt aramalıyız.
TRUMP BAŞINDAN BERİ SURİYE’DEN ÇIKMAK İSTİYORDU
Bu soruyu yanıtlarken, öncelikle Trump’ın başkanlığının ilk döneminde daha başından itibaren Irak ve Suriye’deki Amerikan askerlerinin çekilmesini savunduğunu hatırlamamız gerekir. Trump, bu nedenle, 2017 ocak ayından 2021 ocak ayına kadar süren dört yıllık birinci başkanlık döneminin büyük bir bölümünde ABD’nin ulusal güvenlik sistemi ile bu nedenle sıkça çatışma içinde olmuştur.
Bununla birlikte, 19 Aralık 2018 günü Beyaz Saray’ın bahçesinden ilan ettiği kararının gerisinde aynı zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yapmış olduğu bir telefon görüşmesinde varılan mutabakat ve bunun öncesinde Türkiye’nin Suriye’ye gireceği konusunda ABD’ye verdiği ısrarlı mesajların yarattığı ortam da önemli bir rol oynuyordu.
2018 yılı boyunca Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler rahip Brunson krizi, S-400’ler meselesi gibi bir dizi kritik konuya kilitlenirken, aynı zamanda ABD’nin Fırat’ın doğusunda PKK’nın uzantısı YPG/PYD üzerinden Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği destek nedeniyle de sancılı bir dönem geçirmişti. Türkiye, ısrarla bu desteği kesmesini istiyordu ABD’den.
Dahası, Erdoğan, Türkiye’nin Fırat’ın batısında Fırat Kalkanı bölgesi ve Afrin’de yaptığı gibi, Fırat’ın doğusunda da benzer bir güvenli bölge kurmayı hedeflediğini saklamıyordu.
ABD’NİN GEREKÇESİ IŞİD İLE MÜCADELE
Fırat’ın doğusu boyunca uzanan ve Suriye’nin topraklarının yaklaşık üçte birine karşılık gelen bu bölge büyük ölçüde ABD himayesindeki SDG güçlerinin kontrolündeydi. ABD, SDG’ye desteğini, burada bir dönem ciddi bir alan hâkimiyeti sağlamış olan IŞİD’den (DEAŞ) kaynaklanan tehdidinin ortadan kaldırılması hedefiyle gerekçelendiriyordu.
ABD, 2014’ten itibaren Fırat’ın doğusunda IŞİD’e karşı sahada stratejik ortak olarak Türkiye’yi değil, PKK uzantısı kadroların ipleri elinde tuttuğu SDG’yi seçmişti. Daha doğrusu, SDG’yi YPG/PYD kadrolarıyla ile birlikte oluşturmuştu.
Ve Başkan Trump, 19 Aralık 2018 tarihinde Beyaz Saray’ın bahçesinden yaptığı açıklamada ABD askerlerinin Suriye’de verdiği mücadelenin zaferle sonuçlandığını ve askerlerinin artık döneceklerini açıklıyordu.
Bu açıklamayı yaptığı tarihte ABD basınında çıkan haberlere bakılırsa Suriye’de sahada SDG ile ortak çalışan ABD askerlerinin sayısı 2 bin dolayındaydı.
DÖNÜM NOKTASI 14 ARALIK TARİHLİ TELEFON GÖRÜŞMESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 2018 yılında aralık ayının başından itibaren yaptığı açıklamalarla Türkiye’nin Suriye’ye gireceği mesajını tekrarlıyordu. Kamuoyu üzerinden verilen mesajların Suriye sınırı boyunca gözlenen askeri hareketlilikle desteklenmesi bir şeyler olabileceği yolunda bir atmosfer yaratıyordu.
Erdoğan’ın 12 Aralık Çarşamba günü yaptığı bir açıklamada “Fırat’ın doğusu ile ilgili ikazlarımızı yaparken, hazırlıklarımızı da tamamladık. Fırat’ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurtarmaya yönelik harekâtımıza birkaç gün içinde başlayacağımızı ifade ettik, ediyoruz. Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir, bölgede faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarıdır” şeklinde konuşması gerilimi iyice artırdı.
Muhtemelen Cumhurbaşkanı’nın bu çıkışı, iki gün sonra 14 Aralık Cuma günü Başkan Trump ile yapacakları telefon görüşmesini tetikleyen faktörlerden biri oldu.
Görüşmeden sonra Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada Erdoğan’ın muhatabına “PKK/PYD/YPG terör örgütünün varlığı ve eylemlerinden kaynaklanan meşru güvenlik endişelerini aktardığı” belirtilerek, “İki liderin Suriye bağlamında daha etkin bir koordinasyon sağlanması konusunda mutabakata vardıkları” duyuruldu.
Beyaz Saray’ın aynı gün eş zamanlı yaptığı açıklama da buna yakın bir ton taşıyordu: “İki lider, Türkiye ile ABD’nin Suriye’deki güvenlik kaygılarını ve terörle mücadeleyi kapsayacak şekilde ikili ilişkileri ele almışlar ve karşılıklı güvenlik hedeflerinin sağlanması için koordinasyona devam etmeyi kararlaştırmışlardır.”
Burada kilit nokta “karşılıklı güvenlik kaygıları” ifadesidir.
‘TRUMP OLUMLU CEVAP VERDİ...’
Erdoğan, tam üç gün sonra 17 Aralık Pazartesi tarihinde Konya’da yaptığı konuşmada, Trump’la telefon görüşmesinin içeriğini şöyle anlattı:
“Sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridoruna izin vermeyeceğiz. Bunu buradan söylüyorum. Üç ayrı operasyonla bunu zaten icra ettik. Şimdi sıra Fırat’ın doğusuna geldi. Trump ile görüştük, olumlu cevap verdi, takipçisiyiz...”
Cumhurbaşkanı “Trump olumlu cevap verdi” dediğine göre, ABD Başkanı Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda girişeceği askeri harekâta mutabakatını bildirmişti.
Erdoğan’ın bu sözleri ABD basınının radarlarına takılmadı. Trump’ın iki gün sonra 19 Aralık’ta Beyaz Saray’ın bahçesinden yaptığı açıklama Erdoğan’ın Konya’daki beyanının bir teyidiydi aslında.
TRUMP: ‘ERDOĞAN SÖZ VERDİ, IŞİD’İN KÖKÜNÜ KAZIYACAK...’
Peki 14 Aralık görüşmesinde iki lider arasında varılan mutabakatın temeli neydi?
Bu sorunun yanıtını yine Erdoğan’ın bir açıklamasından, 21 Aralık 2018 tarihinde Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) düzenlediği bir törendeki konuşmasından verebiliriz. Erdoğan, bu beyanında Trump’la 14 Aralık’taki telefon diyalogunun içeriğine ilişkin şu ayrıntıları aktarıyor:
“Sayın Trump yaptığımız görüşme neticesinde bize şunları söyledi: ‘Buradan siz DEAŞ’ı temizler misiniz?” Biz de dedik: ‘Biz temizledik. Bundan sonra da temizleriz. Yeter ki sizler lojistik anlamda bizlere gerekli desteği verin.’”
Zaten Trump da Suriye’den çekilme kararının gerekçesini Erdoğan’ın kendisine verdiği bu güvenceye de dayandıracaktı. Nitekim Trump, 23 Aralık tarihinde yaptıkları ikinci bir telefon görüşmesinden sonra ‘Twitter’ üzerinden paylaşımında şöyle diyecekti:
“Erdoğan bana IŞİD’in (DEAŞ) Suriye’deki kalıntılarının kökünü kazıyacağını kuvvetli bir şekilde söyledi. Kendisi bunu yapabilecek biri...”
Görüleceği gibi, Erdoğan’ın da sonradan “referans” olarak nitelendirdiği 14 Aralık konuşmasındaki mutabakatın iki ana parametresi A) Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine girmesi, karşılığında B) ABD’nin buradan çekilmesi ancak DEAŞ’la mücadeleyi de Türkiye’nin üstlenmesi dengesine dayanıyor.
VE DEPREM, SAVUNMA BAKANI MATTIS İSTİFA EDİYOR...
Şimdi, bu mutabakatın uygulanması aşamasına geçelim.
Trump, ABD kamuoyuna açıkladığı ve kendisini bağladığı halde Erdoğan’la vardığı 14 Aralık mutabakatını hayata geçiremedi.
Çünkü ülkesinin güvenlik kurumları ve Kongre ayağa kalktı. Bunun yarattığı deprem içinde ABD Savunma Bakanı James Mattis de Trump’ın açıklamasından bir gün sonra 20 Aralık’ta istifasını verdi. Mattis 2010-2013 yılları arasında Ortadoğu’dan, dolayısıyla Suriye’den de sorumlu olan “Merkezi Komutanlık” karargâhının başında bulunan emekli orgeneraldi.
İstifasını veren bir diğer isim, ABD Başkanı’nın DEAŞ’a karşı Uluslararası Koalisyon’daki Özel Temsilcisi Brett McGurk’tü.
Trump’ın nasıl durdurulduğu sorusu yarınki yazımızın konusu. Yarın aktaracağımız Trump üzerindeki işleyen fren sistemleri, başkanlık seçiminden sonra önümüzdeki günlerde Türkiye ile ikinci Trump yönetimi arasında başlayacak olan diyalogda karşımıza çıkacak muhtemel dinamikleri bugünden okuyabilmemize dönük ipuçları taşıyor.
Paylaş